Bir
anda ilgi kurulmasi biraz zor olsa da Magusa'nin taslarinin
birden fazla yasaya konu oldugunu biliyoruz.Degisik dönemlerde
Magusa Taslari konusu son derece popüler olmus ancak henüz bir
bütünsellik içinde ele alinarak incelenmemistir. Oysa bu
degisik dönemlerdeki önemi bayagi yasamsal olmustur. Biz bu
bildirimizde konuyu a- kronolojik gelismesiyle b- özellikle
Ingiliz döneminde (1878-1960) yarattigi politik sikintilarla ve
c- buna bagli olarak geçirtilen yasalar açisindan ele almaga
çalisacagiz. Muhakkak ki bu arada konumuzun dogal ilgi alaninda
olan mimarlik ve jeolojiyede geregince deginilecektir. Geleneksel
olarak Magusa'nin kurulusu M.Ö.285 yili olarak kabul edilir. Bu
tarihlerde Ptolemi krali Philadelpfus kizkardesi ve esi olan ve
ilahlastirilarak bir kült sahibi haline getirilen Arsinoe adina
kentler ve mabetler insa etmektedir ve kentin kurulusu da böyle
bir mabedin insaasiyla özdeslestirilmistir. Maalesef bu tapinak
hakkinda bilgimiz son derece kisitli, yalniz burada çok büyük
tas bloklarin kullanidigini biliyor ve olasi mekanini da tahmin
ediyoruz. Ancak antik dönemlerden itibaren yikilmis binalarin
taslarinin yeni bir insaatta kullanildigi malumdur. Bu sebeble
bu ilk yerlesim noktasinin veya mabedinin taslarinin yöre
kayaliklarindan çikartilabilecegi ihtimaline karsin Salamis
veya Engomi'den getirtilmis olabilecegi de ihtimal disi degildir.
Özellikle Roma Imparatorlugu döneminde ( MÖ 58-MS 395)
genelde adada ve bilhassa Salamis yöresinde M.S. 322 depremi
öncesi ve sonrasi devasa kamu binalarinin çoklukla insa
edildigini ve bunlarin taslarinin çevredeki tas ocaklarindan
karsilandigini biliyoruz. Ancak örnegin Salamis'teki
Gimnasium'un bir kismini olusturan granit sütunlarin nereden ,nasil
ve ne zaman geldigi konusu ayri bir inceleme gerektirecek denli
önemlidir. Tabii ki bu yogun insaat döneminde hiç olmadi bir
miktar granit sütunun Misir'dan getirildigi kesindir ; fakat
bunlarin deniz ve kara nakliyati ve islemeleri son derece
ilginçtir. Bu arada dallari, kayalari çatlatmada sikça
kullanilan ve adadaki sayilari günümüzde hayli azalan Cümbez
(SycamoreTree) agacinin da Misir'dan ayni dönemde Kibris'a
getirildigi bilinmektedir.Magusa kentinin bu ilk safhasina ait
tarihi kaynaklar son derece azdir ve kentin ikinci asamaya gelip
tekrar tarih sahnesine çikabilmesi için aradan bir
mileniyumdan fazla bir süre gerekecektir.
Bu arada adanin
Bizans veya Dogu Roma Imparatorlugu yönetiminde oldugu
dönemlerde (395-1192) Magusa kentinin hiç olmadi küçük ve
dogal bir liman köyü olarak varligini bir müddet belki
Konstantia ismi altinda sürdürdügünü biliyoruz.
Haçli
Seferleri esnasinda da bazen bu dogal limandan yararlanildigi
olmustur. Aslan Yürekli Richard olarak da bilinen Ingiliz Krali
Richard 1, Kibris'in Bizans valisi Isac Commenos'u kovalarken
Magusa'ya da karadan ve denizden ugradigi kronikerlerde
mevcuttur. Ancak Magusa taslari kentin de önemli ölçüde
deger kazandigi bu dönemden hemen sonra baslar. Ingiliz Krali
isgal etmek zorunda kaldigi bu adayi ,bu arada taçsiz durumda
kalan Fransiz asilli Kudüs Kralligi kurucularindan olan
Lusignan sülalesine devreder. Lusignan'lar artik daha batiya
çekilmemekte kararlidirlar ve Magusa'nin gerektiginde
savunulmasi için derhal istihkam çalismalari baslatilir.
(1192) Elimizde kentin kisa bir tarifini veren ilk eser bundan
çok kisa bir süre sonra 1212 yilinda yazilmistir. Kuzeybati
Almanya'da Oldenburg Piskoposu olan saygin yazarimiz Wilbrand,
Magusa ile ilgili su açiklamalarda bulunur. "Magusa kenti
deniz kenarinda iyi bir limana sahip ,kismen surlarla çevrili
olarak kurulmustur. Lefkosa Piskoposlugunun 3. bölgesini
olusturur.Yaninda ünlü Piskopos Ephipanius'un dogdugu, simdi
tamamiyle tahrip edilmis olan bir kent bulunur. (SalamisTD)"
Bu kisa yazidan Magusa limaninin bu tarihte kullanilir durumda
oldugunu, tahminlere göre limani koruyan bugünkü Othello
kalesinin yerinde bir kule veya kalenin mevcut oldugunu ve
Lefkosa Piskoposluguna bagli birkaç bölgeden ancak biri olacak
denli önemsendigini anliyoruz. Bu dogal ve yavas gelisme 1291
yilinda çok yüksek bir ivme kazanir. Filistinde son tutunak
yeri olarak kalmis olan Akka da bu tarihte Müslümanlarin eline
geçmis ve Haçlilar Kutsal Topraklardan tamamiyle atilmistir.
Kibris bu arada buradan kaçan Hristiyanlara bir siginak olmus
ve özellikle Magusa kisa bir sürede hem birinci sinif bir kale
ve hem de tüm mezhep ve tarikatlarinin kiliselerinin bulundugu
büyük bir kent haline dönüsmüstür.
Degisik inanç
ve görüslerin yansitildigi bu mezhep ve tarikatlarin
kendilerine özgü sayisiz mabetlerinin yanisira burda türeyen
ticaret zenginlerinin ikametlerinde de bunun yansidigini tahmin
etmek zor degildir.Sivil mimari de denen bu yapilarin az da olsa
örnekleri halen kentte mevcuttur. Bu zenginlik özellikle fakir
Avrupa'da biraz efsanelestirilmesine ragmen reeldir de. Buranin
Aristokrasisi pek çok göz sahidinin yazdigi gibi dünyanin en
zengin aristokrasisi durumuna gelmistir. Bu konuda sikça
alintilanan pasaj bir göz sahidinin o dönemdeki Magusa'li bir
zenginin (Sir Francis Lakhas) kizina evlenme töreninde taktigi
mücevheratin Fransiz kraliçesinin tüm zenginliginden fazla
oldugu seklindedir.
Kentimizin bu
son derece sasaali durumu çok uzun sürmemistir. 1373 yilinda
bir Kudüs Tacini giyme töreninde çikan çatisma neticesinde
Magusa Cenevizliler tarafindan önce isgal sonra da talan ve
pekçok eseri de imha edilmistir. Denebilir ki o tarihten
itibaren Magusa o eski zenginligine bir daha dönemiyecektir.
Kentin Ceneviz'den tekrar Lusignan yönetimine geçmesi yaklasik
bir yüzyil sonra gerçeklesecektir. 1464 de yörenin
yönetimini yeniden ele alan Lusignan'larin bu ikinci safhasi da
yine kisa sürmüs aristokrasi büyük ölçüde ayni kalmakla
beraber yönetim bu kez de Venedige geçmistir. (1489).Venedikle
Magusa'nin surlari ve kentin genel görünümü de yine önemli
ve degisik bir safhadan geçer. Venedik'lilerin, Lusignan'larin
ticaretin getirdigi zenginlikle gerçeklestirdikleri imar
faaliyetleri yerine askeri endiselerden kaynaklanan bir savunma
stratejisi çerçevesinde insaatlarda bulundugunu
söyleyebiliriz. Bu dönemde surlarin büyük bir kismi sadece
güçlendirilmekle kalmaz ciddi yapisal degisikliklere de ugrar.
Artik askeri çag ok, yay ve kiliç döneminden top mermilerinin
kullanilmaga baslandigi bir döneme girmistir. Bu açidan
bakildiginda Martinengo Tabyasi ve bugün Akkule olarak taninan
Ravelin (dis kale) dönemin askeri mimarisinin saheserleri
arasinda sayilir. Askeri amaçli bu degisikliklerin kisa bir
sürede yapilabilmesi için Venedikliler gerekli taslari bulmak
gayesiyle bazi dini ve sivil binalari yikmislar ve ve taslarini
bu degisik amaçla kullanmislardir. Bu arada hendek de yeni ve
farkli bir boyut ve görünüm kazanmis ve surlar için dogal
bir tasocagi görtevi de görmüstür. Bugün ayni dönemde ve
sekilde kesilmesi tamamlanmamis taslari burada görmek
mümkündür. Hem Lusignan ve hem de Venedik dönemlerinde
insaatlarda kullanilan taslarin Salamis haricindeki diger
kaynaklarini hendek ve yine hendekten pek uzak olmiyan ve
1950'li yillara kadar zaman zaman çalistirilan bugünkü
Karakol mevkiinde yer alan tas ocaklari olusturmustur. Venedik
dönemine ait taslarla ilgili bir baska olay da bugün halen
yerlerinde duran ve Salamis'ten getirildiklerine kesin gözüyle
bakilan granit sütunlardir. Bunlar günümüz Namik Kemal
Meydani'nin bati kisminda yer alan Venedik Sarayi girisindeki 4
sütun ve bunlarin karsisinda olan ve bir zamanlar üzerlerinde
St Mark Aslaninin yer aldigina inanilan diger iki sütundur.
Bunlarin haricinde yine kale içinde St Antony Hospital olarak
bilinen kalenin dogu surlarinin hemen dibinde yer alan yapida da
görülür ki bunlar devrik durumdadirlar. Bugün surlar disinda
Belediye Sarayinin karsisinda yer alan parkta görülen granit
sütun ise oraya Ingilizler tarafindan dikilmistir. Genelde
surlar üzerindeki incelemelerde Lusignan ve Venedik
dönemlerinin ayrimi oldukça kolaydir.
Bizim biraz
daha detayli olarak üzerinde durmaga çalisacagimiz
Osmanli-Türk dönemi 1570 de baslar. Ilk muhasaranin etkilerini
bugün dahi görmek mümkündür.Gerek surlarda gerekse yüksek
yapilarin duvarlarinda gömülü bir hayli tas ve demir gülle
mevcuttur. Ancak hemen basta sunu söylemekte fayda vardir.
Genelde Magusa'nin içindeki tahribati Osmanli kusatmasindaki
bombardimana baglamak ve kentteki her yikintiyi bu hazir nedenle
açiklamak bati tarihçilerinde adeta gelenek halindedir. Oysa
muhakkak ki bu kusatmada, özellikle surlarda bir miktar yikim
olmustur, ancak bu 1571-72 yilinda derhal onartilmis ve kale
eski sekline getirtilmistir. Bugün dahi gördügümüz pek çok
kilise ve sivil yapinin yikilisi ya Osmanli-Türk yönetiminden
önce Ceneviz'liler tarafindan ya da Osmanli yönetiminin
ortalarinda depremler vasitasiyle meydana gelmistir.
Genel kanaatin
aksine Osmanli-Türk döneminde Magusa taslari konusunda son
derece hassas davranilmis tek bir tasin bile kentten
çikartilmasina izin verilmemistir. Bu konudaki en kesin kanit
yine bir bati kaynagidir.1760-1767 yillari arasinda adada kalan
ve bu arada kentimizi de bir çok kez ziyaret eden Italyan rahib
Mariti eserinde söyle yazar "Kentte eski harab evler
sürekli alinir ve satilir ve bunlari alanlar yikarlar ve sadece
ahsap kisimlari tekrardan kullanirlar, zira tek bir tasin dahi
surlar disina çikartilmasi kesinlikle yasaktir.O sebeble burada
yiginlar halinde taslar görülür. Konumuzla yakindan ilgili
oldugu için Ingilizce orjinal tercüme cümleyi de aynen vermek
istiyorum. -But it is strictly forbidden to take away a single
stone, so everywhere you see great heaps. Burada papaz
Mariti'nin evlerin yikilip ahsap kisimlarinin alinmasi sözü
pek çok batili yazarda oldugu gibi kötüleme amaçli olup
manasizdir da, zira Mariti'nin ziyaretinden 30 yil kadar önce
bölgedeki büyük deprem zaten pek çok binanin yikilmasina
neden olmustu. Az önce zikredilen Ayasofya (Lala Mustafa Pasa )
Camiinin yikilmasi da bu esnada olmus ve kisa bir sürede
Türkler tarafindan büyükce kismi yeniden insa edilmisti.
Bildirimizin
bir baska tezi de Süveys Kanali ve Port Said Limani
insaatlarinda Magusa taslarinin kullanilmasi konusudur. Bu
dönemde de, yani kanal insasinin devam ettigi 1859-69
yillarinda, halen Osmanli idaresi altinda olan Kibris'in ve
bilhassa Magusa'nin en büyük darbeyi yedigi iddia edilir.
Ingiliz yazar Rupert Gunnis bu konuda söyle der : 19. yüzyil
ortalarinda Magusa tarihinin en büyük tahribatini görmüstür.
Süveys kanali ve Port Said'i insa eden mütehaitler materyale
ihtiyaç duyarlar, saglam kiliseler yerle bir edilir ve yeni
kentin rihtim ve otel insaatlari için Misir'a tasinir.
Gunnis'in bu iddiasinin dogru olmadigi ve Magusa'nin taslarinin
özellikle Ingiliz döneminde satildigina dair pekçok delil
göstermek mümkündür.Bunlardan biri Gunnis'inkinden yarim
yüzyildan fazla bir süre önce basilan (1878 de) A R
Saville'nin Cyprus adli kitabidir.
Saville bu
eserinde (Sayfa .42-43) söyle der: Pekçok kilisenin
duvarlarindaki freskler halen belirgin durumdadir. Evlerin
insasinda kullanilan kesme taslar her tarafda mevcuttur....denebilir
ki kent sahiboldugu bu taslarla yeniden insa edilebilir. Bu
alinti açikça gösteriyor ki 1877-78 yilinda Magusa taslari
kentte her yerdedir ve kenti yazar Saville'nin eserinin bir
baska yerinde bahsettigi gibi 30 000 kisiyi baridiracak bir hale
sokmaga yeterlidir. Oysa 1878 de Magusa nüfusu 500 civarinda
tahmin edilmektedir. Demek ki biraz önce bahsedilen
Osmanli-Türk titizliginin yönetimin son günlerine kadar devam
ettigini söylemek hata olmaz. Magusa taslarinin Ingiliz
döneminin basina kadar yerlerinde durdugunun bir baska kaniti
da Namik Kemal ve Mektuplaridir. 1873 den sonra yani Süveys
kanalinin bitirilip açilisindan en az 4-5 yil sonra yazilan bu
mektuplarindan birinde ünlü sair ve yazarimiz bakin ne
diyor:Penceremden bakip da sahralar dolusu harabelerini, daglar
parçalanmiscasina tas yiginlarini gördükçe Sur-i Israfil
çalinmis fakat ben isitmemisim zannediyorum. Bu da bize
taslarin Ingiliz yönetimini baslangicina kadar tamamiyle
yerinde oldugunu gösteren bir baska kanittir. Oysa 1878 de
basliyan Ingiliz döneminde 20. yüzyil baslarina kadar uzanan
bir tas talani sorunu yasamistir. Ingiliz yönetimiyle insaat
alaninda adada bir canlanmadan ve spekülatif faaliyetlerden
bahsedilir. 1881 de fiilen Ingiliz yönetimi altina giren
Misir'da da özellikle de Port Said'de devam eden insaatlarda
Magusa'nin taslarinin kullanimi artmistir. Bizim kanaatimize
göre iste bu dönemde (1880-1890) yikim ve istismar o derece
artmistir ki Ingiliz yönetimi 1891 de Famagusta Stones Law
(1891 No 14) adiyla bir yasa çikartmak durumunda kalmistir. Bu
yasayla Ingilizler son safhaya varan yikimi durdurmagi
amaçlamislardir. Bu arada sunun da zikredilmesi gerekir ki bu
dönemde arkeolojik kazilar ve bunlardan ortaya çikan eserler
de son derece keyfi bir sekilde adadan çikartilmaktadir. Kisa
bir süre önce Osmanli yönetimi altinda Amerikan Konsolosu
Cesnola'nin sorumsuzca yaptigi kazilar neticesinde ortaya çikan
eserleri yurt disina çikartirken az bir gücü kalmis Türk
valisi bunu engellemek için her yolu denemis ancak
basaramamisti. Simdi ise resmi merciler bu eserleri istedikleri
gibi yurtdisina , özellikle de Ingiltere'ye
gönderebiliyorlardi.
Bu durumdan
rahatsiz olan Osmanli aydinlari Istanbul'u uyarmis ve Bab-i Ali
de Ingiliz hükümeti nezdinde girisimlerde bulunarak bir
yaziyla bu eski eserleri yurt disina çikartilmasinin
yasaklanmasini istemistir (1892).Ancak Ingilizler bu dönemde
Türk taleblerine yaptiklari genel reaksiyonu burada da
sergilemisler ve Ingiliz Disisleri bakani Lord Ripon bunun
"bir Türk kurnazligi oldugunu ve dini konularda dinleme
hatasina düstügümüz Türkler simdi de diger konularda
islerimize karismak istiyor " diyecek kadar konuya tek
tarafli yorumlamaktadir. Yeni atanan Yüksek Komiser Sir Walter
Sendal (1892-1897) Osmanli hükümetinin bu konuda geçirdigi
yasayi 1878den sonra geçirtildigi için Kibris'ta geçerli
olamiyacagi görüsünü savumustur. Ancak bu arada sunu da
hatirlamakta fayda vardir. Bizzat ünlü Ingiliz tarihçiler bu
dönem yöneticilerinin ilgi ve bilgisizliklerini göstermek
için su fikrayi anlatirlar. Girne kazasindaki Bellapais
Manastiri bir kaza sonucu kismen yikilmistir. Bunu haber alan
Yüksek Komiser yol yapiminda kullanilmak için malzeme
çikmistir diyerek olaya sevinmis, sonradan bunun dahi mümkün
olmadigi çünkü taslarin bu is için çok yumusak oldugu
ortaya çikmistir. 1898 de yeni bir yasa ile (Famagusta
Improvements Law. No 12) kentin bu yikilmis durumunun saglikli
bir sekilde düzeltilmesi amaçlanir. Bu yasa hedef itibariyla
Magusa'nin rehabilitasyonunu benimsemekle birlikte yapilacak
kamu harcamalarinin hangi vergilerle karsilanacagi konusuna daha
çok yer verir. Sir George Hill gibi konunun birinci derecede
uzmani bu yasanin hiç de gayesine hizmet etmedigi fikrindedir.
1899 yilinin 18
Aralik tarihli sayisinda ünlü The Times gazetesi bir okuyucu
mektubunda Magusa taslarinin yogun trafiginin halen devam
etmekte oldugunu yazar. Buna göre yüz tasin fiyati 15 Cyprus
Penny yada 1S. 8d. (Ingiliz parasi)dir. Bu taslar satilirken
üzerlerindeki oymalar, girinti ve çikintilar düzeltilir ve
öyle satilirlardi. Ertesi yil yani 1900 yilinda Italyan medyasi
bir Venedik eseri olarak kabul edilen Magusa surlarinin Misir'da
bir tramvay yolu ihalesini kazanan bir sirkete bu taslari orada
kullanmak üzere satildigini bildiriyordu. 14 Mayis 1900 tarihli
Ingiliz Imparatorlugu Koloniler Bakanligi yazisinda böyle bir
seyin söz konusu olmadigini, Magusadan giden taslarin süslü
taslar olmadigini ve bunlarin da ya özel kisilerin mali
oldugunu ya da gizlice kaçirildigini bildiriyordu. Oysa
Magusa'yi biraz daha yakindan taniyanlar bu Italyan iddiasinin
tamamen asilsiz olmadigini da bilirlir.Bugün dahi Othello burcu
ile Porte del Mare denen Deniz kapisi veya Aslanli burç
arasindaki duvarin kalenin diger kisimlarina nispetle çok daha
yeni bir yapi oldugu derhal farkedilir. Iste Victoria dönemi
mütehaitleri önce bu kismi tamamen yikmislar , çok fazla
reasksiyon gelince de duvar yeniden yapilmis ve bugünkü üç
büyük kapi birakilmistir. Yine 1903 de limanin temizlenmesi ve
rihtimin genisletilmesi çalismalarinda da gerekli malzemenin
Magusa'dan karsilanmasina izin verilmistir. Bahsedilen yikimlar
görüldügü gibi Türk döneminden sonra olmus ve hatta bir
Ingiliz tarihçinin dahi"Eger bu Victoria vandallarina
birakilsaydi gerçekten de tüm surlari yikacaklardi"
yorumunu yapmasina sebeb olmustur. Magusa Limanini planlama
çalismalarinda Ingiliz Palamentosu Avam kamarasinda bir
muhalefet milletvekilinin iddiasini Chamberlain su sözlerle
yanitliyordu. "Eger Kibris'lilar da kendi eski eserlerine
bizler kadar deger verselerdi durum bugün çok farkli olacakti.(
Mayis, 1902) Biz bunu Ingilizlerin adada bu konuda kontrolu
kaybettiklerinin bir tescili olarak kabul etmek durumundayiz.
Tüm bu
münakasalardan ve Kibris Yasama Meclisindeki tartismalardan
anlasilan 1905 tarihine kadar adadaki taslarin ve eski eserlerin
ihracatinin Ingiliz görevliler tarafindan bir kanunla
yasaklanmasini istemedikleri ortaya çikar. Bunun sebebi bu
yasaklamayla adaya arkeolojik kazi yapmaga kimsenin gelmiyecegi
endisesidir. Ancak bu tarihde çikartilan The Antiquities Law
(1905, No 4) bu soruna kismen yanit verecektir. Adada degisen ve
gelisen ortama uygun bir eski eserler yasasinin
çikartilabilmesi için 30 yilin daha geçmesi gerekecektir. The
Antiquities Law , 1935 ayni isimli 1905 deki yasanin yerini
alacaktir. Bu son zikredilen yasanin taslagi ünlü tarihçi Sir
George Hill tarafindan hazirlanmis ve konusunda zamaninin örnek
bir yasasi olarak ragbet görmistür. Bugün yasanan sorunlar bu
bildirinin hedefleri arasinda degildir, ancak kisa bir süre
önce yasanan ve konumuzla direkt iliskili olan bir anekdotla
yazimizi noktalamak istiyoruz. Bilhassa 20. yüzyilin ikinci
yarisinda genel olarak adada insaatlarda tas kullanimi yerini
tugla, briket VS ye birakmistir. Bu durum özellikle önce
Yüksek Teknoloji Enstitüsü ve sonrada D.A.Ü. nün
gelismesiyle eski konutlarin yikilip yerlerine apartman
binalarinin kaldirilmasi sonucu daha da artmistir. Bu tutku
arttikça asirlar boyunca kullanilan Magusa taslari bir bakima
ise yaramaz bir konuma düsmüstür. Eski tas binalar yikildik
sonra bu malzeme büyük apartman binalarina dolgu malzemesi
olarak kullanildilar. Sanki artik ömürleri bitmis ve
misyonlari tamamlanmisti.
Ilginç bir
raslanti 1989 da DAÜ Fen Edebiyat Fakültesi binasinin insa
edildigi dere yataginin doldurulmasinda da kismen bu malzeme
kullanilmistir. Kamyonlar dolusu böyle malzemeden birkaç
ilginç süslemeli tas Zeka Mazharin da gayretleriyle
kurtarilmis ve halen Üniversitemizin degisik yerlerinde
ornamental olarak kullanilmaktadir. Oysa eski eser restorasyonu
konusunda bugünkü trendin devam edecegi varsayilirsa Magusa
taslarinin elan korunmasi gerekliligi kendiliginden ortaya
çikar. Bizlere kadar ulasan taslarin etkin bir sekilde nasil
korunacagi ve alternatif kullanim alanlari bu yazimizdan o
derece farkli konumlarda ortaya çikiyor ki tabiatiyla farkli
bir arastirma konusunu olusturur. |