Bir Zamanlar Kıbrıs'ta...
 
 


Horoz Ali'nin Kapısı* 
  Oya Gürel, "Kıbrıs-Nokta" dergisi, 27 Mart - 2 Nisan 1994, Sayı:5, s.42-43.  
    
"Kapıcıbaşı, aç kapıyı... Bezirgân girsin, bezirgân çıksın; en arkada kalan... yaa-dii-gâr kaal-sın."

Kimbilir, 121 yıllık yaşamında küçük afacanlar sana kaç kez söylemişlerdi bu tekerlemeyi Horoz Ali!.. Çocukken, neden en arkada kalanın yadigâr olacağını hep merak eder dururdum... Tekerlemedeki Kapıcıbaşı gibi sen de mi acımasızdın acaba Horoz Ali? Kapıları kapattıktan sonra lafa dalıp saati kaçıran kişi ertesi gün, sen uyanıp yeniden açana kadar kentte yadigâr mı kalıyordu? Lefkoşa'nın en önemli kişisiydin kuşkusuz... Kim ne derse desin, önüme beyleri, paşalari çıkarsın bence en önemlisi sendin...

Kolay mı kent kapısında yüz yıl durmak? Kimsenin toplayamadığı kadar selam toplamak? Neden Ingiliz gazeteleri, adaya gelen ilk Ingiliz komiserine büyük bir ciddiyetle kapıyı açtığın için seninle dalga geçmişler anlayamıyorum. Oysa eminim ki senin için ömrünü verdiğin bu iş, dünyanın en önemli göreviydi... Ne olurdu bugün de insanlarımız görevlerini senin kadar ciddiye alsalardı... Küçük demeden, büyük demeden, kapıcılık, bakanlık, çöpçülük, doktorluk, memurluk, işçilik demeden durmaması gereken bir saatin parçaları olduklarının, senin kadar bilincinde olsalardı...

Horoz Ali zamanında Girne Kapısı....  Girne Kapısı - yıllar önce ve günümüzde
Girne Kapısı - yıllar önce ve günümüzde

Girne Kapısı'nın iki fotoğrafı geçti elime bugün. Biri senin gününe ait olmalı... Ya da en azından senin izlerin hala silinmemiş üzerinden, diğerinin ise artık sahibi yok... Dikkatlice bakıyorum ilkine, seni arıyorum. Acaba hala oralarda mıydın fotoğraf çekilirken? Kapının yanıbaşında duran üç insandan biri sen olabilir misin? Belki de aşağıdaki odaya doğru yürüyen beyaz entarili adamsın... Olabilir mi? Ama sen orada olsaydın kendini belli etmezmiydin? O kapının önünde, fotoğrafçıya en afillisinden bir poz vermez miydin? Yok, yok... Orada görünenlerden biri olamazsın sen... Yüz yıl boryunca her sabah, her akşam, hiç yüksünmeden, ciddiyetle açıp kapadığın kapının fotoğrafı sen olmadan çekilemezdi...

Horoz Ali...
'Kapının yanıbaşında duran
üç insandan biri sen olabilir
misin Horoz Ali?...'

Kapının üst kısmındaki bir odada yatıp kalktığın söyleniyor... Hangisiydi acaba? Girişin tam üstündeki, zindan gibi yerde mi, yoksa hisarın hemen üstünde, sağdaki kulübe mi? Neden ikisinin de pencereleri sıkı sıkı kapalı? Fotoğrafta bile yetişemedik galiba 121 yıllık yaşamın en ucundan tutmaya...

Bugün kalkıp baksaydın, tanıyamazdın sevgili kapını biliyor musun Horoz Ali? Sadece kapın mı değişen sanki? Yollar, arabalar, insanlar, hatta ağaçlar, çiçekler... Hiçbiri senin bildiklerin değil artık... Sen yetişmedin ama, biz neredeyse 70 yıl önce sığmadığı için tavan kestiren, hüküm verdirten kapın, değişen çağa boyun eğdi. Küçük kulübe de yok artık. Onunla birlikte hisarın üzerine tırmanan dik taş yollar dümdüz edilip üzerlerinden asfalt geçirilmiş.

Iki fotoğrafa bakanlar kapının yeni halinin daha görkemli olduğunu söyleyebilirler belki ama, sen gerçek güzelliğin hangisinde gizli olduğunu, gerçekte hangisinin yaşadığını daha iyi bilirsin. Senin kapının nefes alışını, kalp seslerini hala duyabiliyorum... Oysa bizimki salt bir taş yığınına dönüşmüş. Belki onarılmış, etrafına elektrik lambalari döşenmiş, orada burada atılı duran top arabaları cilalanıp temizlenip sağına soluna yerleştirilmiş ama, sen neredesin, kapından gelip geçen insanlar nerede? Ne diyebilirim ki Horoz Ali... ne ağaçlar, ne insanlar, ne de kapı senin bildiklerin değil artık. "Şeher'e" gidebilmek için artık kimse Horoz Ali'nin kapıyı açmasını beklemiyor. Çocuklar artık; "Kapıcıbaşı, aç kapıyı... Bezirgân girsin, bezirgân çıksın... en arkada kalan, yaa-dii-gâr kaal-sın", tekerlemesini unutmuş.    

    
  *Kapı / Horoz Ali'nin Kapısı = Bugünkü Girne Kapısı