|
"Kapıcıbaşı,
aç kapıyı... Bezirgân girsin, bezirgân
çıksın; en arkada kalan...
yaa-dii-gâr kaal-sın."
Kimbilir, 121 yıllık yaşamında küçük afacanlar sana
kaç kez söylemişlerdi bu
tekerlemeyi Horoz Ali!..
Çocukken, neden en arkada kalanın yadigâr
olacağını hep merak eder dururdum...
Tekerlemedeki Kapıcıbaşı gibi sen de mi acımasızdın acaba Horoz Ali? Kapıları
kapattıktan sonra lafa dalıp saati kaçıran kişi ertesi gün, sen uyanıp yeniden
açana kadar kentte yadigâr mı kalıyordu?
Lefkoşa'nın en önemli kişisiydin kuşkusuz... Kim ne derse desin,
önüme beyleri,
paşalari çıkarsın bence en
önemlisi sendin...
Kolay mı kent kapısında yüz yıl
durmak? Kimsenin toplayamadığı kadar selam toplamak?
Neden Ingiliz gazeteleri, adaya gelen ilk Ingiliz komiserine büyük bir ciddiyetle
kapıyı açtığın için seninle dalga geçmişler anlayamıyorum. Oysa eminim ki senin
için ömrünü verdiğin bu iş, dünyanın en önemli göreviydi... Ne olurdu bugün de
insanlarımız görevlerini senin kadar ciddiye alsalardı... Küçük demeden, büyük
demeden, kapıcılık, bakanlık, çöpçülük, doktorluk, memurluk, işçilik demeden
durmaması gereken bir saatin parçaları olduklarının, senin kadar bilincinde
olsalardı...
|
|
Girne Kapısı
- yıllar önce ve günümüzde |
Girne Kapısı'nın iki fotoğrafı geçti elime bugün. Biri senin gününe
ait olmalı...
Ya da en azından senin izlerin hala silinmemiş üzerinden, diğerinin ise artık
sahibi yok...
Dikkatlice bakıyorum ilkine, seni arıyorum. Acaba hala oralarda mıydın fotoğraf
çekilirken? Kapının yanıbaşında duran üç insandan biri sen olabilir misin? Belki
de aşağıdaki odaya doğru yürüyen beyaz entarili adamsın... Olabilir mi?
Ama sen orada olsaydın kendini belli etmezmiydin? O kapının önünde, fotoğrafçıya
en afillisinden bir poz vermez miydin?
Yok, yok... Orada görünenlerden biri olamazsın sen... Yüz yıl boryunca her sabah,
her akşam, hiç yüksünmeden, ciddiyetle açıp kapadığın kapının fotoğrafı sen olmadan
çekilemezdi...
|
'Kapının yanıbaşında duran
üç insandan biri sen olabilir
misin Horoz Ali?...' |
Kapının üst kısmındaki bir odada yatıp kalktığın söyleniyor... Hangisiydi acaba?
Girişin tam üstündeki, zindan gibi yerde mi, yoksa hisarın hemen üstünde, sağdaki
kulübe mi? Neden ikisinin de pencereleri sıkı sıkı kapalı? Fotoğrafta bile
yetişemedik galiba 121 yıllık yaşamın en ucundan tutmaya...
Bugün kalkıp baksaydın, tanıyamazdın sevgili kapını biliyor musun Horoz Ali?
Sadece kapın mı değişen sanki? Yollar, arabalar, insanlar, hatta ağaçlar,
çiçekler...
Hiçbiri senin bildiklerin değil artık... Sen yetişmedin ama, biz neredeyse 70
yıl önce sığmadığı için tavan kestiren, hüküm verdirten kapın, değişen çağa
boyun eğdi.
Küçük kulübe de yok artık. Onunla birlikte hisarın üzerine tırmanan dik taş
yollar dümdüz edilip üzerlerinden asfalt geçirilmiş.
Iki fotoğrafa bakanlar
kapının yeni halinin daha görkemli olduğunu söyleyebilirler belki ama, sen
gerçek güzelliğin hangisinde gizli olduğunu, gerçekte hangisinin yaşadığını
daha iyi bilirsin. Senin kapının nefes alışını, kalp seslerini hala duyabiliyorum...
Oysa bizimki salt bir taş yığınına dönüşmüş. Belki onarılmış, etrafına elektrik
lambalari döşenmiş, orada burada atılı duran top arabaları cilalanıp temizlenip
sağına soluna yerleştirilmiş ama, sen neredesin, kapından gelip geçen insanlar
nerede?
Ne diyebilirim ki Horoz Ali... ne ağaçlar, ne insanlar, ne de kapı senin bildiklerin
değil artık. "Şeher'e" gidebilmek için artık kimse Horoz Ali'nin kapıyı açmasını
beklemiyor. Çocuklar artık;
"Kapıcıbaşı, aç kapıyı... Bezirgân girsin, bezirgân
çıksın... en arkada kalan,
yaa-dii-gâr kaal-sın", tekerlemesini unutmuş.
|