|
Lefke üzerine
yazı yazmak sözkonusu olduğunda, benim aklıma hep çocukluğumun
Lefkesi gelir
Lefkeyi Lefke yapan da sanırım o ll. Dünya
savaşının sonu ile 1960 arasındaki yıllardır. O dönemdeki
çok kültürlü yapı, kasaba insanının ruhunda sonsuz bir hoşgörünün
yerleşmesine neden olmuştur.
Kasabanın
hakim unsurunun, 16.yydan itibaren Türkler olduğu ortadadır.
İkinci etkin topluluk da elbette ki Rumlardı
Şimdi oturup düşündüğümde,
fırıncı Andreas ve özellikle mezlekili simitler yapan Haralambo,
ilk aklıma gelenler. Pazar sabahları çalan çan sesini unutmadım
ama papazın suratı hiç aklıma gelmiyor. Bizim okulun karşısındaki
tepedeki Rum ilkokulu, ben okula başladığımda bir yangın
yeriydi
Kısa bir süre önce, yakılmış! Şimdi
temellerini bile bulmak zor
Lefkeli Rumlar deyince, oğlu çok ünlü bir
EOKAcı olduğu halde,1963e kadar bizimle yaşamayı sürdüren
Kiriakos Dragosu da anımsamamak, mümkün değil
Sonra, evi
futbol sahasının arkasında olan, 63 sonrasında uzun yıllar
birilerinin saman deposu olarak kullandıkları, şu anda adını
bir türlü anımsayamadığım bir Rumoğlu vardı
Oğulları
bizim kadar düzgün Türkçe konuşurlar ve bir tanesi dayımın dükkanına
ustaya gelirdi
Dr. Kosta, karısı Marietta, eczacı Nasu
hala aklımda
Dr.Diomidisin yüzü nasıldı, unuttum
Yoğurtçu
bir Rum vardı
Şimdi Hasan Kayaya ait olan evde otururlardı
Aklımdan adı şanı gibi yüzü suratı da çıkmış
Ve doğal olarak Rumlar deyinca aklıma ilk gelen kişi:
Olga
Amcam ile uzun yıllar birlikte yaşayan Olga ve evlatlıkları
Yanulla bizim ailenin bireyleri gibiydiler. Onlar da 1963ün son günlerine
kadar, Lefkede yaşamayı sürdürdüler
Ebe Mariayı
saymazsak, haksızlık ederiz
Bizim mahalleden Urum Mahallesine
inince, dereye çıkan sokaktaki en son evde o otururdu
Başka Rum yok
muydu? Vardı elbette ama benim o zamanki çocuk aklımda kalanlar
bunlar
Yoksa bir dönem, Lefke Rumlarının belediye seçimlerini
kazanmayı düşünecek bir nüfus yapısına ulaşabildiklerini
de işittiğimi anımsıyorum
Rumlardan
sonra, kasabanın küçük bir Ermeni kolonisi vardı. Bugün sevgili Hüseyin
Uskurinin çalıştırdığı dükkanın yerinde,
Lefkenin en popüler Ermenisi olan Agop ile ağabeyi Tomasın
manifaturacı dükkanları vardı. Anneleri Varteni hanım, (beyaz
saçlı, akyüzlü hep karalar giymiş, ağzı bol altın dişle
dolu yaşlı bir kadın) her ikindi giyinir kuşanır,
koluna çantasını takarak, misafirlik turlarına çıkardı.
Genizden gelen bir doğu Anadolu ağzıyla, mikemmel Türkçe konuşurdu.
Zaten iş Türkçeye geldiğinde, Agopun da bizden farkı
yoktu. Yalnız Tomasın Lefkoşada oturan karısı ve
çocukları Lefkeye geldikleri zaman farklı bir dil konuştuklarını
anımsamaktayım. Artık Ermenice miydi konuştukları lisan,
yoksa basbayağı Rumca mı ? Orasını bilemem
Unutmuşum
Atnis hanım ve Nişan, aklımda kalan diğer Ermeniler
Nişanın
burnunda, koca bir Şark Çıbanı izi vardı ve bundan dolayı
Burnu Yenik Ermeni diye anılırdı. Sanırım ki
bunlar, 1915 olaylarında Anadoluyu terkedip adaya göçmüş bahtsız
insanlardı. Rumlardan çok Türklerle düşer kalkar; lafı
özellikle açılmadıkça Anadoluda olanlardan söz etmezler, bize
karşı herhangi bir düşmanca tavırlarına rastlanmazdı.
Yoksa öyle değildi de ben mi öyla anımsıyorum? Ama rahmetli
babamın ölümünden bir yıl önce gittiği İngilterede,
Agopun saatler harcayarak gidip onu görerek hasret gidermesine bakarsak;
galiba aklımda kalanlar yanlış değil
Ermeniler de bir bakıma
Lefkenin yerlileriydiler
Bir de yerli olmayıp da kasabada yaşayanlar
vardı
Örneğin
maden ocağının Amerikalı ya da İngiliz yöneticileri
Mr.Bush, Mr. Thompson aklıma ilk gelenler
Bunlar artık yerli gibi
olmuş, sokaklarda sağa sola selam vererek dolaşan adamlardı
Eşleri arabalarına atlar, Necip Uskurinin bakkal dükkanına
gelir, günlük alışverişlerini yapar, Necip Dayı ile şakalaşır
kendilerini yadırgatmaz Avrupalılar idiler
Ve Cafer Ustanın
evinde oturan sondajda (Drill) çalışan Yahudi ve ailesi ile, Şevket
Bacanağın evinde oturan ne iş yaptığını
unuttuğum ama kızının Lambretta motosiklete düşkünlüğü
aklımda kalmış Alman ve ailesi de kasabanın renkleri arasındaydılar
Bir de rahmetli Saaali Efendinin Hazım Beyin eşi (Salih
Efendi değil, Saaali Efendi) Valentin Hanım! Sanırım
İstanbullu bir Levantendi
Ve ömrünü Lefkede geçirmiş
bir İngiliz: Mr. Burges...Bunlara, EOKA döneminde kasaba çevresine
kurulan kamplardan gelen İngiliz askerleri de katıldı mı
kasaba sokakları Babil Kulesine dönerdi
Her dilin konuşulduğu
bir Akdeniz kasabası
Bu sayılanlar,
elbette ki Lefkenin asıl kök yerlileri olan Türklerin oluşturduğu
ana kitlenin renklerinden ibarettiler. Yoksa o zamanın son Osmanlıları,
Lefke sokaklarında ihtişamla dolaşırlarken, gündelik yaşamda
yabancıların bir etkinliğinin olması, düşünülemezdi.
Bastonu ve tespihi ile yürürken mağrur edalarla etrafını süzen
bir Ahmet Ferit, yanına temenna ile yaklaşabileceğiniz İmamın
Hüseyin, çelebiliğine birazcık da İstanbul külhanlığı
katılmış havasıyla İzzet Köroğlu,
Birazcık
da koloni işbitiricisi izlenimini Osmanlılıkla harman etmeyi
pek güzel beceren Ali Faik; ya da adı üstünde Kabadayı veya kardeşi
Berber Ahmet sokaklarda ben benim diyerek dolaşırlardı.
Hakkı Efendinin Gülsün Hanım hiç sokağa çıkmaz
ama evinin penceresinden de geleni geçeni idare eder bir Osmanlı kadındı
ki şimdi örneği kalmamış
Ve oğulları: İzzet
Hakkı, Behiç Efe, Avni Efendi ve Mehmet Çağlar
Ben Azmi
Efendiyi yetişmedim
Anamı babam için dedemden o istemiş!
Adı sahibi, ağabeyinin oğlu Azmi can dostumdur
Sarı
kehribar tespihini çevire çevire, Orta Camiinin tam karşısında,
belediyenin köşesindeki kaldırıma sandalyesini atarak, bir
yandan güneşlenen, öte taraftan namaz saatini bekleyen Hasan Nihat
unutulur mu? Ya sohbet arkadaşı, Ezacı Mustaaa Efendi? Ki
kendisi dünyaca ünlü sosyolog Niyazi Berkesin küçük kardeşidir
Eğer aybaşı ise oralarda çarşıdaki binalarının
kirasını toplamaya gelmiş Mehmet Hacımollaya da
rastlayacaksınız, yanınmda yüzünden nur ve güven akan eniştesi
Sami Hoca Efendi ile birşeyler konuşarak, yokuş aşağı
eve gitmektedirler. Belki de o esnada kırmızı fesi ile bir başka
Sami Efendi, yokuşu tırmanmaktadır. Naif ve sessiz bir Osmanlı:
Sami Dayıoğlu
Londurada avukat mektebinde okuyan küçük
oğlu Salihe mektup mu atacak ne?
Ya göğsünü
gere gere sokakları arşınlayan Fadıl Nekipzadeden
bahsetmeden Lefke anlatılabilir miydi? Zeki Efendinin oğlu Galip
Bey ya da Ahmet Paşanın oğlu Muhtar Hüseyin Efendi, komşu
da olsalar iki zıt karakteri temsil etmekteydiler
Ahmet Paşanın
öteki oğlu Sait Bey veya nam-ı diğer Sait Hoca, Lefkeye has
bir başka karakterdi
Her an muzip birşey söyleyecek ya da işitecekmiş
gibi gülmeye hazır bir ifade ile elindeki bastona yaslanarak ağır
ağır yürüyen Hasan Fedaiyi ne yapalım? Makri Mehmet, kabadayılığın
o azametli sembolü, anılmazsa Lefke tanımı boş kalmaz mı?
Hasan Bıldır, Mithat ya da Hüseyin Direk eksik bırakılabilir
mi? Peki Lefkelilerin Deli Hocası, Süleyman Hocayı
napalım? Az kalsın, altmış yıl bir yatakta yatarak,
dünya ile bağlantısını aynalarla sağlayan Cevdet
Efendiyi; bir İngiliz aristokratına benzeyen Münir Efendiyi
unutacaktım
Hadi biraz da
kadınları hatırlayalım da feministler alınmasın
Berber Ahmetin Havvanımı unuttunuz mu? Kabadayının
Atiyanım aklınızda mı? Hakkı Efendinin Gülsün Hanımdan
yukarıda zaten bahsettik
Bunlar akraba
Havvanım, Gülsün Hanımın
görümcesi, Atiyanımın eltisi olur
Sami Efendinin Eminanım
da Atiyanımın kızkardeşidir
Önümüzdeki
sayıdan itibaren size bu Lefkeyi ve Lefkelileri anlatmak istiyorum
Anlatayım mı?
|